Biz, insanoğlu kendimizi biricik ve tek biliriz. Öyle ya, parmak izlerimiz bile birbirimize benzemezken nasıl aynı olabiliriz? “Ben” diyerek başlar yolculuğumuz ama bu teklik yeterliyse o zaman neden “Sen” deme ihtiyacı duyarız? “Ben”de gördüğümüz yeterli değil midir varlığımızı devam ettirmeye? ‘Ben’im gibi, bana benzeyen bir ‘Sen’ varsa, o zaman ‘Ben Kimim’ deriz. Öyle ya, bu eşsiz tasarım ne için var olmuştur bu alemde? Başlar ‘Ego’nun yolculuğu bu noktada. Hep bir ‘Ben’ yaratma çabası ve paradoksu. Paradokstur çünkü ‘Ben’ yaratmaya çalıştıkça ‘Sen’den uzaklaşır ruhumuz. ‘Sen’ yoksan, ‘Ben’ niye varım ki? Bu yalnızlık iyi gelmez kalplerimize. Ne ‘Ben’den vazgeçebiliriz, ne de ‘Sen’den. O zaman ikisi de kalsın ve buna ‘Biz’ diyelim. ‘Biz’ varsak her şey daha güzeldir aslında. Çünkü o zaman gerçek ‘Ben’i rahatlıkla gizleyebiliriz kalabalıklar arasına. ‘Biz’ güçlüyüzdür, ‘Biz’ suçluyuzdur, ‘Biz’ mutluyuzdur. Ama bir saniye! ‘Biz’in içinde yine ‘Ben’ kaybolmuştur. O zaman ‘Ben’im kendimi ifade etmem, anlatmam ve görünür kılmam gereklidir. Başlarız konuşmaya, anlatmaya; ‘Ben’ haklıyım, ‘Ben’ zekiyim, ‘Ben’ suçsuzum, ‘Ben’ iyiyim… ve böyle gider. İyi de hep ‘Ben’ konuşursam ‘Sen’den, ‘Biz’den ne kalır geriye? Bunun bir çözümü olmalı! Neden bu Dünya da hem ‘Ben’, hem ‘Sen’ hem de ‘Biz’ var olamıyoruz? Sonsuz kainatta küçücük bir zerre olan gezegenimiz dışında başka şeyler olmasın! Başlarız var oluşun gerçek anlamını aramaya. Çünkü bugüne kadar hep bu Dünya da aramışızdır hakikati. Sonsuzluğu var eden yalnızca bu Dünya ile algılanabilir mi? Pekiyi, ‘Ben’i olduğum gibi, ‘Sen’i olduğun gibi seversek ‘Biz’i koşulsuz sevebilir miyiz? İşte aranılan ‘Sır’ ilk burada açar kendini. Çünkü daha önce hiç bakmadığımız bir gözle bakıyoruzdur yaratılan her şeye. Eğer var olan her şeyi koşulsuz kabul edersek o zaman bu sonsuz bütünün parçalarıyızdır. Nasıl bir huzur, nasıl bir aydınlanma getirir bu ‘Sır’rı çözmek. Tamadır işte, hepsi bu kadardır. Ama bir saniye! Eğer hepimiz aynı bütünün benzersiz parçalarıysak, o zaman ‘Ben’im yaptığım her şey ‘Sen’i de etkilemez mi? ‘Ben’ yaptığım her şeyin ‘Ben’imle birlikte herkesi ve her şeyi etkilediğini anlamaz mıyım? Bu bilgi ağır gelir çoğumuza, çünkü bilmek sorumluluktur. O zaman bundan sonra yaptığım hiçbir şeyi laf olsun diye, öylesine yapamam ya da yapmamam gerekir öyleyse. Pekiyi, ‘Ben’im için yaptığım her şeyin ‘Sen’in içinde olduğunu bilerek yola devam edersem? İşte o zaman aydınlanır ruh. Çünkü ‘Ben’ ışık saçarsam ‘Sen’de aydınlanırsın evrende.
Bu, benim ruhumun çakralara bakışıdır; aslında var oluşa. Birinci çakradır ‘Ben’, ikinci çakradır ‘Sen’, üçüncüdür ‘Ego’muz, dördüncü çakramızdır ‘Biz’ yani kalbimiz. Beşinci çakradır kendimizi özgürce ifade edişimiz, altıncı çakradır yani üçüncü göz koşulsuz sevgiye geçişimiz ve yedinci çakramızdır aydınlandığımız ve var oluşa uyumlandığımız. Elbette bu çakraların ötesi vardır (8, 9, 10, 11) evrende. Ama bu 7 noktadır evrene ilk karıştığımız. Şimdi, verdiğin bir kararın ‘Ben’i ve hepimizi etkilediğini bilseydin, kararlar alırken, adımlar atarken daha özen gösterir miydin? ‘Ben’i etkileyenin ‘Sen’i, ‘Sen’i etkileyenin ‘Ben’i etkilememsi mümkün müdür bu kusursuz yaratılışa göre?
Bunları neden mi anlatıyorum? Çünkü Eylül ayının ortalarına geldiğimizde yeni bir olasılık zincirinin başladığına şahit olacağız hep beraber. Ama bir şeyler ‘Yapma’yacağız artık! Sadece ne ‘Olma’yı istediğimizi seçeceğiz. Nerede olduğumuzu, nerede olmayı seçeceğimizi belirleyeceğiz. Eğer seçimlerimizi böyle yapmayı denersek nasıl olurdu? Birbirimizi sonsuz kere etkilediğimizi bilirsek, bu farkındalıkla seçebilir miyiz ‘Ol’duğumuz yeri?
Ağustos durma ayı olsun hepimiz için, yavaşlama ve fark etme. Mars, evi Koç’a ilerlerken Aşvini Takımyıldızının düğümünden (Gandanta-Son Düğüm) geçiyor. Aşvini ilk Takımyıldızdır ve bireyselliğin başladığı alanı temsil eder. Yani Mars bizlere diyor ki; “Gerçekte kim olduğunu hatırla.” Aşvini’yi Ketu (Güney Ay Düğümü) yönetir, yani geçmiş yaşamların efendisi. Bu yüzden ‘Biz’e kim olduğunu fark et diyor. Sadece bu yaşam değil seni var eden!
Sonrasında Güneş, ebedi karargahına geçecek yani Aslan’na. Ayın 19’un da oluşacak Yeni Ay Aslan da ve Magha Takımyıldızında. Bakın şu Allah’ın işine ki, bu Takımyıldızı da yönetiyor geçmiş karmanın efendisi Ketu! Yani Karma yine devrede; Çünkü bu son düğüm ve çözülmesi gereken bir hadise. Güneş tüm ruhlarımızı evinde aydınlatırken, Magha bir kere daha soracak bizlere; “Hala verdiğin kararların, attığın adımların sadece ‘Sen’i mi etkilediğini zannederek davranıyorsun? ‘Ego’ mu ağır basacak kalplerinize? Yoksa ‘Birlik’ bilinci mi galip gelecek son kertede!
Satürn evinde yani Oğlak’ta ve 2023 yılına değin yıkacak bütün kalıpları, tabuları, bildiğimizi zannettiğimiz inançları. Hazır şu an geriliyorken ‘Eylül de Gel’ diyor bizlere. Ben öğretmeniysem Karma’nın, gönüllü ol değişmeye, dönüşmeye. Yoksa bir bakmışız o yıkılmaz sandığımız karton binaların altında kalmış bedenlerimiz. Şimdiden temel at diyor Satürn, ama bu çaktığın çivileri bu dünyaya değil, var oluşa sabitle!
Jüpiter de evinde yani Yay da geriliyor Ketu ile; “Keşfi dışarıda arama, içinde en büyük keşfin. Sen varlığını fark edersen, ‘Kendini Bil’irsen, başka keşfedecek bir şey mi kalır bu alemde!
Ay düğümleri (Ketu-Rahu) Eylül ortalarına kadar Yay ve İkizler ekseninde. Keşfetmen için Rahu’ya yani İkizlere git diyor Ketu, çünkü bilmezsen nasıl deneyimlersin varlığının sonsuz memnuniyetini.
Bu köprüden önceki son çıkış dostlar. Eylül 20 de, Ketu Akrep’e, Rahu da Boğa’ya geçecek. Yaklaşık 1,5 yıl boyunca Ketu Akrep’te tüm kirli çamaşırları, pasakları bir bir dökerken ortaya, hepiniz şoktan ve şaşkınlıktan ağızlarınızı kapatmayla uğraşacaksınız. Rahu ise Boğa da, bildiğimiz parayı, bildiğimiz toprağı, bildiğimiz suyu unutturacak hepimize.
“Koza’nı yırttın ey güzel Kelebek! Artık kanatlarını en yüksek farkındalıkla çırp. Çırp ki, Dünya’nın diğer ucunda bir kasırga olarak değil, tatlı bir Meltem olarak es tezahüründe.”
Sevgi ve Işık Sizlerle Olsun
Vedik Astroloji Evi